GÜLCÜLÜĞÜN TARİHÇESİ
Gülün tarihçesi en az insanlık tarihi kadar eskidir. Gül çiçeğinin insanlık tarihindeki yeri ve önemi hakikaten muhteşemdir. Tarihin her döneminde gül, insanlığın dikkatini çekmiş olup, kraliçelerin, sultanların ve hükümdarların adeta gözdesi, gönül elçisi olmuştur.
Gülün tarihi yolculuğu gerçekten insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak, burada bir başlangıç noktasından günümüze kadar olan zaman dilimini değerlendirmek gerekiyor. Bu sebeple, Anadolu ve Osmanlı topraklarında gülün serüveninden bahsetmek doğru olacaktır.
Osmanlının en geniş topraklara sahip olduğu dönemlerde gül yetiştiriciliği yapılmaktadır. Anadolu’da gül üretimi ve gülsuyu üretimi yapıldığı ünlü gezgin İbn-i Batuta ( 1304 – 1369 ) nın seyahatnamesinde bahsedilmektedir. Muhtemelen de gül çiçeklerinin Edirne’de üretildiğini çeşitli kaynaklardan öğreniyoruz. Yine 18.yüzyıldan sonra Osmanlı topraklarında bulunan ve o tarihlerde cermen sancağına bağlı Kazanlık ve zağra nahiyelerinde gülcülük çok ileri safhalarda yapılmıştır. Hatta Bulgaristan’da ( kazanlık – zağra ) gülyağı sanayisinin Türkler tarafından kurulduğu bilinmektedir. Yani, Anadolu’da yetiştirilen gül Bulgaristan’a Türkler tarafından götürülmüştür. Ancak Osmanlı – Rus savaşları neticesinde 1908’de Bulgaristan toprakları kaybedilmiştir. Bu toprakların işgali ile de orada gülcülük yapan yüzlerce insan Anadolu’ya göç etmeye başlamıştır. Böylece Anadolu’da başlayan gülcülük Anadolu’ya, topraklarına dönmüştür. Anadolu’da zafiyet gösteren gülcülüğün yeniden gelişmesi için 1900’lü yılların başında Ziraat Bakanlığı tarafından 100.000 adet gül fidanı dağıtılmıştır. Ne yazık ki İstanbul başta olmak üzere Anadolu’nun bazı illerine dağıtılan fidanlardan elde edilen çiçeklerin işleneceği imbiklerin yetersizliği nedeniyle başarıya ulaşılamamıştır. Burada sevindirici tek haber ise 1900-1923 döneminde başlayan ikinci dönemde sadece Isparta’da gülcülük başarı kazanmış ve devam edebilmiştir. Isparta’da gül yetiştirmek ve gül yağı elde etmek için bireysel olarak çalışmalara başlayan İsmail Efendi 1900’lü yıllarda zaten kendini ve Isparta’daki gülcülüğü kabul ettirmiştir. Bu yıllarda Türkiye’de ( 1910-1920 ) üretilen gülyağı miktarı yaklaşık 287 KG civarında olup, 12.000 dönüm gül bahçesinden bahsetmek mümkündür. Maalesef o dönemlerde bile gülcülük Osmanlı Devleti tarafından Anadolu’nun pek çok yerlerinde teşvik edilip desteklenirken Isparta’da Gülcü İsmail Efendi, devletten herhangi bir destek ve teşvik almadan büyük bir fedakârlıkla gülcülüğün yeni adresi olarak Isparta’yı tescil ettirmiştir adeta.
Gülcü İsmail Efendi Isparta’nın Yalvaç kazası eşrafından Meydan Bey oğlu Mehmet İzzet Efendinin oğludur. ( doğum 1840 ) İyi bir medrese eğitimi görmüş olup ilk ticari hayata dokumacılık ile başlamıştır. Ancak, İsmail Efendinin 1888 yılında gülcülük ve gül yağcılığı konusunda duydukları dikkatini çeker.
Denizli’nin ÇAL kazasında tapu memuru olarak çalışan kazanlıklı birisinin gülyağı çıkarmasını bildiğini öğrenir ve kendisiyle mektuplaşır. Ona Isparta’da bir Gülhane kuracağım ve buraya ustabaşı olmasını teklif eder. Memur kabul eder. Ancak vazifesinden dolayı muhakeme altına alındığından bu ustayla çalışma fırsatı bulamaz. Fakat İsmail Efendi kararlı ve azimli bir insandı. Kendi imkânlarıyla İsparta civarından getirttiği gül fidanları ile 30 dönüm kadar bir gül bahçesi meydana getirmiştir. Diğer taraftan gülyağı çıkarmak için bir Gülhane inşa etmiştir. 1889 ve 1890 yılları baharında imbiklere koyduğu güllerden gülyağı elde etmeyi başaramadı. Tekrar tekrar denedi ama olmadı. Gülsuyundan başka bir şey alamadı. Bir türlü yağ çıkmıyordu. Etrafında halk İsmail Efendiye hayret ve tedirginlikle bakıyor bir hiç uğruna yüzlerce altın sarf ediyor diyorlardı. Hatta ailesi ve çevresindekiler onu delilikle itham ediyorlardı. Dördüncü mahsul yılı yaklaşırken uzman arayışları devam etti. Nihayet Afyon Karahisar eşrafından Nuri Paşa ve Arabacı Ahmet Usta’nın yardımlarıyla Kızanlıklı Pehlivan Ahmet diye bilinen gülyağı ustası ile tanıştı. Onu Gülhane’ye ustabaşı yaptı. Nihayet dördüncü mahsul yılında gülyağı elde etti. Böylece İsmail Efendi’nin rüyası gerçekleşmiş oldu. Artık çevresinde ona inanmayanlar bile yavaş yavaş gül yetiştirmeye başladılar. İsmail Efendi zamanın Ziraat nezaretine tahlil ettirdiği gülyağım takdim ederek kalitesini ispat etmiş ve ödüllendirilmiştir. Hatta kendisi para ödülünü kabul etmeyince imbik hediye edilmiştir. Böylece gül yağının yurt dışına satılmasının yolu açılmış oldu. Zaman içerisinde Isparta’da gülcülük genişledi ve gelişti. İsmail Efendi Avrupa pazarına girmek için fuarlara katılıp Isparta gülyağım tanıttı. Böylesine mücadeleler ile dolu bir hayat 1840’da başladı ve 1915 Mayıs ayında ve tam gül mevsiminde Isparta’daki evinde hayata gözlerini yumdu.
Devam eden yıllarda gülcülük Isparta’da gelişti. 1931 yılında 450.000 kg’a kadar çıktı. Elde edilen güller köylülerin kendi imkânlarıyla işleniyordu. 1933’lerde üretilen gülyağı 700 KG kadar olup, elde edilen gelir ise 250 bin liraydı. Ve önemli bir ihraç malıydı.
Gelişen gülcülüğe paralel olarak 30 Eylül 1935’de Ekonomi Bakanı Celal Bayar tarafından Isparta’da gülyağı fabrikasının temeli atılmıştır. 1936’da ise fabrika usulü yağ üretilmeye başlanmıştır. Böylece gülcülük yeniden bir ivme kazanmıştır. Sökülen bahçeler yeniden ihdas edilmiştir. Süreci dikkatle takip eden gülcüler tarafından 1954 yılında 9 birim kooperatifin birleşmesi ile “ GÜLBİRLİK “ kurulmuştur. Gülbirlik gülyağınm yanı sıra Gülkonkreti ( katı gülyağı ) imalatına da başladı. Gülbirlik 1958 yılında îslamköy gülyağı fabrikasını, 1968’de Aliköy Gülkonkreti fabrikasını ve daha sonra da 1976’da Yakaören, Kılıç gülyağı fabrikaları kurmuş olup Güneykent gülyağı fabrikasına da kapasite artırımı yapmıştır. Bugün itibariyle Gülbirlik ve özel işletmeler dünya gülyağınm yaklaşık % 65’lik kısmını karşılayarak sektöründe dünyada birinci sırada yer almaktadır.